İzledim.
Düşünüyorum üzerinde, sanırım Gülseren'in durumuna sebep olan sahne kötüydü. İzlemeyenler için anlatmıyorum. Çağan Irmak'ın sürpriz olarak tanımladığı finalden bahsediyorum. Gülsereni görmüyoruz ama diğer kişi-onu da göremiyoruz bir sebepten dolayı- ama her kimse kötü bir oyunculuk sergilemiş.
Bunun dışında Umay'ın (Derya Alabora)toplantıya katılanları kapıda uğurladıktan sonra gündüzden geceye dönen yüzü, Gülseren'in(Meral Çetinkaya) gerçeği reddedip kendi kurduğu dünyada yaşadıkları-ağzında sigarayla bulaşıkların üzerine su tutuşu- kısacası oyunculuklar çok başarılıydı. Meral Çetinkaya, Derya Alabora ve Erdem Akakçe'nin oyunculuklarını ayakta alkışlıyorum. Oyuncu seçimleri için de yönetmeni. Ajansın gece bekçisi vardı her gece yalnızlığını unutmaya çalışması. Hangi sahneydi tam hatırlayamadım ama Egemen'in (Erdem Akakçe) ışıklar sönüp karanlıkta kaldığı bir yer vardı, içindeki karanlıkla başbaşa kalışı o karanlıkla vurgulanmış, güzel olmuş. Çağan Irmak ilk psikolojik gerilim filmim dedi, uzun metraj olarak haklı olabilir ancak benzer tarzı daha önce Kabuslar Evi'nde de kullanmıştı.
İçimizden birini seçip perdeye yansıtıyor o. Birebir olayar olmasa da Gülseren'i de, Egemen'i de ve Umay'ı hatta teyzeyi, gece bekçisini ve film yönetmenini görüyorum günlük hayatta. İşte o yüzden hep tam onikiden vuruyor. Yüreğimize dokunuyor. Acıtıyor, düşündürüyor.
Bu filmin özlü sözü, ki he filmde birklasik ve bunu çok seviyorum şiirsel buluyorum
"Ölmek kolaydı ama sen vardın"
Son eleştiri, filmlerinde aceleye gelmiş hissini Issız Adam'dan beri hissetmeye başladım. Bence buna dikkat.
Bir de hiç değişmemiş sanki.